Bu Blogda Ara

İzleyiciler

Sayfalar

9 Şubat 2012 Perşembe

Kanto / Canto


Leblebici Horhor

Peruz Hanım



 GALATA DİREKLER ARASINDA
                                            Süzülen Nağmeler  


Kanto için etekleri zil çalan bir müzik türü diyebiliriz. Müzik ve raksın bir arada güçlü bir dişi perspektifle yorumlandığı bu tür; Osmanlı- Türk kültürünün ilk popüler müzik türü olmasının yanı sıra kadın kimliğinin ilk defa sanatsal ve kültürel açıdan ön plana çıkmasını sağlamasıyla, tarihimizde önemli bir yere sahiptir.

Galata’ya gelen bir gezgin İtalyan tiyatrosunun sahne almadan önce söylediği şarkıların büyük beğeni toplamasıyla, oluşan bu türün adı, İtalyanca şarkı söylemek anlamına gelen cantare’den türetilir. Kanto, tiyatro öncesinde program hakkında bilgi veren, ayrıca teatral özellikler taşıyarak, söyleyen kişinin jest ve mimiklerle güfteyi pekiştirmesini gerektiren danslı ve müzikli bir tür olarak ortaya çıkar. Bununla beraber daha sonra tiyatroyla göbek bağını keserek, müzikal bir form olarak gelişir.

Kanto ilk olarak kadınlar tarafından icra edilmiş, daha sonra erkekler bu türe destekleyici ve yan unsur olarak katılmışlardır. Peruz, Virjin, Şamran, Kamela, Agaumi, Pipina, Büyük Mori, Eleni, Büyük Amelya, Küçük Amelya, Minyon, Flora, Aranik, Maltit Viktorya, Anjel bu dönemin en popüler kantocuları arasında yer alır. Eğlenceli atışmaların da yer aldığı bu türün en eğlenceli örneklerinden biri Karı Koca Kantosu’dur.

KADIN: Koca bıktım senin her gece bu bitmez tavrından
            Hiç utanmıyor musun sen karşındaki komşundan
            İçme derim içersin kendinden de geçersin
            Zaten senin neyine hiç gelme evime

ADAM: A be karı ne istiyorsun sen benim rakımdan
            Odur ki beni kurtaran her türlü merakımdan
            İçme dersin içerim kendimden de geçerim
            Daha fazla söylenme; senden de vazgeçerim

KADIN Haydi çık dışarıya; İstemem böyle koca
             Aman usandım senden; defol git dışarıya…

İlk kantoya çıkan sanatçı, Kantocu Arnik Hanım olmasına rağmen; ilk olarak popülerleşen isim Peruz Hanım olmuştur. Cemal Ünlü, Peruz Hanım’ı kantoyu incelediği eserinde şöyle tanımlar: “ Kaşta gözde bol rastık ve sürme, başta arkaya dökülmüş saç, sırt, göğüs ve kolları dekolte, dizkapağı boyunda yavruağzı, kanarya sarısı, camgöbeği veya filizi, rengarenk pullu yanar döner kemerli bol saçaklı fistan. Çiğ pembe çorap, ponponlu ve sırmalı iskarpinler.”
Tabi bu tarz kıyafetler, sadece Peruz Hanıma ait bir tarzı betimlemez. Kantonun ruhuna uygun olarak giyinen pek çok kadın sanatçı; sözlerle hüznünü paylaşsa da; genellikle “bu da geçer gider” diye bir nağmenin notaların arasına saklandığı bu türe, uygun neşeli, canlı kıyafetleri giymeyi tercih eder.

Ahmet Rasim Bey, Fuhş-i Atik kitabında Galata tiyatrolarını ayrıntılı bir biçimde anlatır. "Peruz daha işveli, daha marifetli, daha şehvetli daha munis görünüyordu. Onun için tiyatronun sahneye yakın yerleri dopdolu bulunurdu. Tersane topçu neferlerinden, sıkma potur üstüne kukuletalı sako giyimli natırlardan, tellaklardan, hafiyelerden, mavnacı, salapuryalardan tütün da kalem mümeyyizlerine, on dört on beş yaşlarında çocuklara varıncaya kadar herkes buralarda yerini alır. O zaman Peruz için derlerdi ki: Çok kimsenin katili olmuş çok gencin canını yakmış bir kahpedir… Şarkısını bitirdi mi, localardan sandalyeler, çiçekler, buketler, fiyonklu mektuplar atılır, şangırtı, hüngürtü, patırtıdan bina yıkılacak zannedilirdi. Rakipler arasında tokattan, sopa, usturpadan başlayan çekişme, ustura, bıçak, demir çekme, bazen de tabanca atmakla son bulurdu.”

Gerçekten de Peruz ve öteki kantocular için bu türden sonu acı biten pek çok sevda hikayesi anlatılır. Peruz'un Ayvansaraylı hamal kahyası bir sevgilisi olduğu, ona sıkı sıkıya bağlı ve sahneye savrulan paralara yan gözle bile bakmayacak; pas vermeyecek, namuslu bir kadın olduğu da söylenir. "O sadece çiçeğe meraklıdır. Kim bir çiçek atarsa onu alır, koklar ve göğsüne takardı".

Bu Galata tiyatrosu hikayelerinin en acıklısı da, Agavni isimli bir Ermeni kantocunun başından geçenlerdir. İki erkeğin rekabeti neticesinde belalısı 'Mart Dokuzu' tarafından sahnede kurşunlanır ve kendisine aşık, saraya mensup bir paşanın sahneye fırlattığı çiçek demetinin yanında can verir.

Bütün bu tatsız olaylara karşın; kanto oldukça kuvvetli mizahi bir yapı barındırır. Kantolarda ayrılıklar, kalp kırıklıkları, eski aşklar; “pek güzeldin, pek latiftin; börek olsan seni yerdim; az soğanlı, bol etliydin; lafa daldım, dibin tuttu; gönül bu hemen unuttu” gibi, genellikle mizahi bir dille anlatılır.

Kantoyla beraber kadınlar daha güçlü bir kimlik edinir ve erkeklere neredeyse meydan okuyan parçaları seslendirirler. Pek çok kadın sanatçı, kendi yazdıkları besteleri seslendirirken, gayet cüretkar ve alaycı bir yaklaşıma sahiptirler. Aynı zamanda kantolar, yazıldıkları dönemin modasına, yaşam tarzına ilişkin ipuçları taşırlar. Kantoların ele aldığı konular içinde, kadınların Cumhuriyetle edindikleri yeni kimlik sık, sık alay ve eleştiri konusu yapılır. Bana Sarhoş Kız Derler ve Kadın Şoför kantoları sanki erkeklerden, geçmiş günlerin öcünü almak üzere söylenir.

Kadın Şoför:   Bana kadın şoför derler
                        Aşarım uçan kuşu
                        Bana deli şoför derler
                        Tırmanırım yokuşu
                        Yolda kornamı çalarım
                        Erkekleri parçalarım

Cumhuriyet döneminde güncel olan konulardan biri de; o zamanlar Daktilo diye anılan sekreterlik kurumudur. “Daktilo daktilo küçücük daktilo; telefon başındayım alo… Gönüller yakarsın, peşine takarsın, keklik gibi sekerek kaçarsın…” şeklinde sekreter kadınları anlatan kanto dönemin popüler kantoları arasında yer alır. Aynı dönemin başka bir popüler kanto örneği de Evlilik Kantosu’dur.

Erkek: Bu bekarlıktan bıktım usandım; metreslerimden hiç tat almadım
Bayan: Bu bekarlıktan bıktım usandım; nasiplerimden hiç tat almadım
Erkek: Şimdi var bir arzum, evlenmektir kararım; lakin münasip bir bayan nerden bulayım? Bayan: Şimdi var bir arzum, evlenmektir kararım; lakin münasip bir koca nerden bulayım? Erkek: İşte bir bayan pek mini mini; acep söylesem sever mi beni?. Matmazel bana verir misin elini?
Bayan: Al efendim bu elin sensin sahibi
Erkek: Matmazel bana verir misin kalbini?
Bayan: Al efendim bu kalbin sensin sahibi
Beraber: Bizi görenler sakın korkmasınlar ;bir eş bularak mutlu olsunlar.

Zamanla kanto bir müzik terimi olmaktan çok bir tanım, bir genelleme özelliği kazanır. Zamanın kural ve gelenek dışı, hafif, günün beğenisine yönelik ürünlerine genel bir tanımla, Kanto denilmeye başlanır. Bu tür sonunda oldukça yaygınlaşır. Geniş halk yığınlarınca benimsenip, sevilir. Bir orta sınıf kent kültürü, İstanbul kenti ürünüdür artık. Bu yüzyılın başında, günümüz pop sanatının bir erken habercisi olarak kendisini kabul ettirmeyi ve yarım yüzyıla yakın bir zaman gündemde kalmayı başarır. 1950'lerden sonraysa sadece Ramazan nostaljisi olarak radyo programlarında anılır. Daha sonradan Nurhan Damcıoğlu, Meral Küçükerol, Oya Alasya gibi sanatçılar, kantoyu gazino eğlence programlarına dahil ederek yaşatmaya çalışırlar.

Bir modadan bir nostaljiye dönüşen süreciyle kantoya bakıldığında, batı etkisiyle ortaya çıkan ama bizim ürünümüz olan bu türün, sadece icra eden sanatçıların ötesinde bir kadın kimliği oluşturduğu ve kitleleri etkilediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bir dönemin şehirli kadınının yaşantısının izlerini taşırken; aynı zamanda onun kimliğini pekiştiren, onu öven ve daha cesur olmasını teşvik eden sözleriyle modern şehirli kadına yeni bir ufuk açar.

Son yıllarda yorumlanarak tekrar dillere düşen “Ben kalender meşrebim” kantosunun sözleri düşünüldüğünde, “gönlüme bir eğlence isterim olsun” diyen bir kadın portresine, günümüzde bile az rastlanırken; o dönemde bunları sahneleyen, cesur yürekli kadınların önünde bir kez daha saygıyla eğilmek gerekir. 


 MELODIES that DRIFT from Galata to Direklerarası  

 
We can define Kanto as a music type with skirts that chime cymbals. It’s a form that is interpreted with a powerful female perspective with music and dance together; besides being one of the first types of popular music in the Ottoman – Turkish culture, it holds an important place in our history for ensuring the first time that the woman’s identity, from both an artistic and a cultural aspect, was put in the foreground. 


With the garnering significant praise for songs sung prior to a wandering Italian theater taking the stage in Galata, the name of this type is a corruption of ‘cantare’, meaning to ‘sing a song’ in Italian. Kanto emerged as a type with dancing and music, the lyrics of which need to be reinforced with the singer’s gestures and mimics. Moreover, it provides information about the program prior to the theater and bears theatrical characteristics. Along with this, it developed into a musical form by cutting its umbilical cord with theater later on.


Kanto was first performed by women, and later on, men joined up this type as a supportive side element. The most popular performers of kanto during this period were; Peruz, Virjin, Şamran, Kamela, Agaumi, Pipina, Büyük Mori, Eleni, Büyük Amelya, Küçük Amelya, Minyon, Flora, Aranik, Maltit Viktorya, and Anjel. The most amusing examples of this type, which also features some entertaining quarrels, is the ‘Husband & Wife’ Kanto.

WOMAN: Husband, I’m fed up with your never-ending behavior
                Aren’t you embarrassed from our neighbor?
                I say, “don’t drink,” you drink anyway and get drunk
                Don’t even bother coming home at all

MAN: Jeez, woman, leave me (my or this on purpose?) rakı alone.
                It saves me from all sorts of curiosity.
                You say, “Don’t drink”, but I’ll drink and I’ll lose myself.
                Don’t start with me, or I’ll lose you as well

WOMAN: Go on, beat it, I don’t want such a husband
                Man, I’m fed up with you, go on, beat it …

Though the first artist to do kanto was Kantocu Arnik Hanım, the first one to make the style popular was Peruz Hanım. This is what Cemal Ünlü (wrote?) about Peruz Hanım’s version of kanto: “She had a lot of kohl and eyeliner around her eyes and eyelashes. Her hair flung towards the back. She had a low cut dress, exposing her cleavage and arms - a pinkish orange, canary yellow or glass-green knee-high dress with lots of tassels and a glittering garish belt with colorful sequins as well as raw pink stockings and low cut shoes embroidered with silver thread and pompoms.”
Of course, such outfits don’t describe a style that was unique to Peruz Hanım. Though they conveyed a sense of melancholy, many women artists who dressed according to the spirit of kanto preferred to wear lively, enjoyable outfits in line with this type of music, while generally hiding amongst the notes of a tune called “bu da geçer gider” (eh, forget about it). 
In his book Fuhş-i Atik, Ahmet Rasim Bey wrote about the Galata theaters quite explicitly. "Peruz looked more coquettish, more talented, more voluptuous, and more sociable. That’s why the seats closer to the stage were packed. Artillery seamen from the shipyard, bath attendants wearing hooded jackets over tight jodhpurs, sleuths, barge operators, lighter operators, tobacco and pen examiners, as well as teenagers as young as 14 or 15 years old all taking their places. This is what they had to say about Peruz: She was a harlot who murdered a lot of guys and broke the hearts of a lot of lads… As soon as she finished her song and dance, chairs from the box seats, flowers, bouquets, letters wrapped in bowties would be tossed onto the stage, and there was so much noise in the joint, we thought it was going to collapse! What started as slaps, clubs and rope heatedly exchanged between rivals ended up as switchblades, knives, pipes and the occasional 
pistol.” 
Well, there were a lot of passionate stories regarding Peruz and other kanto performers that finished up in bitter fashion. Peruz had a lover who was a chief porter in Ayvansaray, who said she wouldn’t even look at the money bundled up and thrown up stage and that she was a honorable woman. "She was only fond of flowers. She would take the ones tossed up onto stage, sniff them and pin them to her bosom." 
The most pathetic of this Galata theater stories involved an Armenian kanto singer named Agavni. As the result of competition between two men, she is shot on stage by a ruffian named 'Mart Dokuzu,' and she dies next to a bouquet of flowers tossed onto the stage by a general from the palace who was in love with her. 
Despite all such unpleasant incidents, kanto had a lot of rather strong streak of comedy built into it as well. With kanto, separations, broken hearts, former loves would be generally told with a large dollop of funny bone. For instance, “You were really fine, really elegant, if you were a ‘borek’ I would have gulped you down; you had lots of meat but few onions; caught up in conversation, I forgot and burned your bottom, and my heart forgot you, I fathom.”
Women acquired a more powerful identity with kanto whereas they’d sing songs that would really take the piss out of the guys. Many of the woman artists would write their own lyrics, which had a tendency to be quite audacious and cynical. At the same time, kanto tunes bore clues pertaining to the fashions and lifestyle of the period they were written in. Amongst the topics put on the kanto chopping board was the new identity that women acquired with the Republic. Songs such as Bana Sarhoş Kız Derler (They Call Me the Drunken Maiden) and Kadın Şoför (Woman Driver) were sung to get back at men for all the nasty things they did to women in the past. 

Woman Driver:   The call me the woman driver
                                I fly over the flying bird
                                They call me the crazy driver
                                I hit the hills at top speed
                                I honk my horn on the road
                                I tear men apart

One of the current topics during the Republic period was the secretary temp institution called ‘Daktilo.’ One of the era’s most popular kanto tunes that described the plight of secretaries went something like this: “Typewriter, typewriter, tiny little typewriter; I’m next to the phone, hello … you break hearts, run after them, skip and flutter away like a partridge …” Another kanto hit that came out around the same time was the ‘Marriage Kanto’.

Guy: I’ve had it up to here with this bachelor life, I didn’t get off on my mistresses at all
Doll: I’ve had it up to here with this bachelorette life; I didn’t get off on my full share
Guy: Now I have this desire to get married; where am I going to find a wife who suits me?
Doll: Now I have this desire to get married; where am I going to find a husband who suits me?
Guy: Ah, here’s a lady, quite petite; I wonder if she would accept my good graces? Mademoiselle, would you please give me your hand?
Doll: Take it sir, you’re the owner of my hand now.
Guy: Mademoiselle, would you please give me your heart?
Doll: Take it sir, you’re the owner of my heart now.
Together: Don’t anyone be fearful of us, let them be happy by finding a spouse.

Over time, kanto went from being a music term to more of a definition, a generalization. Products that were non-traditional and a risqué for the times, light, and of the ‘Flavor of the Day’ genre generally began to be referred to as ‘Kanto.’ Eventually, these types became commonplace, and they were loved and appreciated by a vast segment of the population. The middle-class urban culture had become closely associated as a product of the Istanbul metropolis. As the harbinger of today’s pop music culture, kanto garnered a remarkable amount of acceptance toward the beginning of the 20th century and managed to remain fresh and vigorous for close to half a century. After the 1950's it was featured on radio programs only as Ramadan nostalgia. Later on, there was an attempt to revive kanto as part of the ‘casino’ entertainment programs, with artists such as Nurhan Damcıoğlu, Meral Küçükerol and Oya Alasya.

In taking a look at how kanto went from being fashionable to nostalgic, we can easily say that this type, which emerged with western influences but was strictly a domestic product, had an impact upon a wide segment of the population, and that women gained a formidable identity above and beyond that of a stage performer. While it bore the traces of the lifestyles of urban women of a certain era, it led to new horizons for modern urbanites with encouraging words of praise and courage, as well as consolidating their identities.
Reviewing the lyrics to a kanto that was turned into a cover tune in the recent years, “Ben kalender meşrebim,” (I’m a bohemian tramp) “I want some entertainment that is light-hearted,” we can infer that the woman portrayed here is rarely encountered today. In short, we all need to make one more bow in respect to the gutsy women who took to the stage all those years ago.      




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder